Aşk varsa cinsellik daha güzel
Mutlu bir ilişki ve cinsellik için önce kendini sevmek ve keşfetmek gerekiyor
Cinselliğin kuralı olur mu? Eğer yaşamak istediğiniz, mutlu ve doyumlu bir cinsel ilişkiyse evet, cinselliğin kuralı olur. “Aşk içinde yaşanan cinsellik, sadece mutluluğun temel kaynaklarından biri değil aynı zamanda ruhsal açıdan insanı iyileştiren de bir şeydir” diyen İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Doğan Şahin, mutlu cinselliğin kurallarını anlattı.
Cinsel yakınlık insan ilişkilerinde neden önemlidir?
Çünkü cinsel yakınlık insan ilişkilerine ait üç temel ihtiyaç ve arzunun doyumuna doğrudan olanak verir:
• Bir bebek gibi sevilme, bakılma, korunma arzuları
• Hayran olunma, beğenilme, onaylanma arzuları
• Âşık olunma, arzulanma arzuları
Karşılıklı aşk ve bu üç temel arzuyu barındıran cinsel yakınlık, mutluluğun da mutlu cinselliğin de olmazsa olmaz koşullarıdır. Bu üç temelden sadece bir ya da ikisi üzerine oturan ya da bir alanda doyumu eksik kalan birliktelikler yeterli ölçüde doyum ve mutluluk vermezler. Özellikle tek boyutlu ilişkiler uzun yıllar sürse de yaşamdan alınan keyfi ve mutluluğu önemli ölçüde sınırlarlar. Sözgelimi sadece sevilme, bakılma ihtiyaçlarını karşılayan çok sayıda birliktelik vardır. Bu çiftler birbirlerine düşkün ve bağımlı olurlar ancak aralarındaki ilişki anne-oğul ve baba-kız ilişkisinin yeniden kurulmasının bir biçimidir. Aşk ve cinsellik yeterli ve doyumlu olarak yaşanmaz.
O zaman mutlu ve doyumlu bir ilişkinin unsurları nelerdir?
Mutlu ve doyumlu bir cinsel yaşamın iki temel unsuru olduğu söylenebilir. İlki kişinin kendini tanıması ve sevmesi, ikincisi de eş ya da sevgilisini tanıması ve sevmesidir. Cinsellik, ilk önce kendini tanımakla başlar ve ancak kendisini seven, sayan ve güvenen bir insan karşısındakine de bu olumlu duygularla yönelebilir. Bir insanın kişilik özellikleri, sevgili ya da eş seçimi, ilişki biçimi, birbirleriyle yakından ilintilidir. Tüm bunlar da cinsel yaşamın nasıl olacağı üzerine etki ederler. Doyumlu bir cinsel yaşamın temelini oluşturacak mutlu ve doyumlu bir sevgi ilişkisinin temel özellikleri şöyle sıralanabilir:
• Çift birbirinde erken dönemdeki ilk ilişkilerini bulabilmiştir. Erken çocuklukta gelişen ama zamanla gelişerek olgunlaşan sevilme, şefkat görme, önemsenme, ilgilenilme ihtiyaçlarını birbirlerine verebilmektedirler.
• Temel iki dürtü olan sevgi ve saldırganlık arasındaki ilişkide, saldırganlığın sevginin emrinde olması biçiminde şekillenmiştir.
Arzular karşılandıkça mutluluk olur
• Ortak ego idealleri vardır. Yani ikisinin de olmak istediği insan birbiriyle uyumludur. Biri insan ilişkilerinde sevgi, saygı ve özeni önemserken, diğeri mülk, itibar peşinde değildir.
• Her insanın sevilme ve beğenilmekle ilgili tam olarak doyurulmamış beklentileri, arzuları vardır. Bir ilişki bu arzu ve beklentileri karşılayabildiği ölçüde mutluluk vericidir.
• Temel gereksinimlerinden biri beğenilmektir. Olduğu gibi sevilme ve hayranlık duyulma gereksinimi ancak bir aşk ilişkisinde karşılanabilir. Kişi, beğenildiği ve hayranlık duyulduğu oranda kendisini beğenir ve sever.
• Olgun bireylerde partner arayışı kaybedilmiş ödipal objeyle tekrar birleşme arayışını içerir. Yani her çocuk 3-5 yaşları arasında karşı cinsten ebeveynine ya da yakın çevredeki bir büyüğe âşık olur ve onun tarafından sevilmek ister. Zamanla bu arzusunun gerçekçi olmadığını ve kabul edilemeyeceğini idrak ederek bu aşktan vazgeçer ama o zamanlar hissettiği ve doyurulmamış aşkını, benzer birini bularak gerçekleştirmeye ve eski aşkına kavuşmaya çalışır. Bir insan ilk aşkını anımsatan birini bulduğunda bu eski aşk yeniden doğar. Âşık olduğu kişiyi yıllardır tanıyormuş duygusunun kaynağı eski günlerdeki arzulardan kaynaklanmasıdır. Ancak bu, hiçbir zaman tam olarak eski ilişkinin ve nesnenin tekrarı değildir. Kişi büyümüş, olgunlaşmış ve bu arada ilk nesneyi de daha sağlıklı ve olgun bir biçimde idealize etmiştir.
Baskıcı eş ‘birleşmeye’ engel
28 yaşında, üniversite mezunu, özel bir şirkette çalışan genç adam sertleşme sorunuyla doktora başvurdu. Beş yıllık evliydi ve hiç cinsel ilişki kuramamıştı. Aynı yaşta olan eşi üniversite mezunuydu ve bir şirkette çalışıyordu. Çift daha önce aynı şikâyetle ürolojiye başvurmuş, verilen ilaçlar sertleşme oluşturmamış, en son ‘mutluluk çubuğu’ uygulanmaya karar verilmişti.
Sertleşme sorununa psikolojik etkenlerin de katkıda bulunabileceği, protez gibi geri dönüşü olmayan bir uygulamadan önce cinsel terapinin denenmesinin daha uygun olacağı düşünüldü.
Eş tutumunu değiştiriyor
Çift birbirini seviyordu ve ilgiliydi.
Önemli bir geçimsizlikleri yoktu, ancak kadın baskın ve müdahaleciydi. Sevişirken hep eşinin ereksiyonunu takip ediyor, sertleşme olunca hemen birleşmek için eşine baskı yapıyordu. Çifte, uymaları gereken kurallar anlatıldıktan sonra, cinsel birleşme yasağı konarak cinsel terapiye başlandı.
Tedavide amaç erkeğin performans anksiyetesini ortadan kaldırmak, cinsel birleşmeyle ilgili endişelerini gidermek, sık yaşadığı konsantrasyon kaybını ortadan kaldırarak cinsel birleşme için yeterli sürede sertlik sağlamaktı. Bu arada eşinin, hastada performans endişesini artıracak tutum ve davranışlarını da değiştirmek gerekiyordu.
Çift sekiz haftalık terapiye başladı. Psikiyatristleri bu süre boyunca ödevler verdi ve uygulamalarını istedi. Genç adam üçüncü haftadan itibaren rahatlıkla uyarılabiliyordu. Yedinci haftada ikisi de çok mutluydu çünkü ilk kez cinsel birleşme olmuştu. Son iki haftada 10’a yakın cinsel birleşme gerçekleştiren çift hiçbir sorunla karşılaşmadı ve tedavi sonlandırıldı.